İş Hayatı

12 Mart 2015

Akıl ve beden gücünü kullanarak bir iş yerine bağlı belirtilen yer, zaman dilimi ve saat müddetince, sürekli veya parttime olarak, ayrıca miktarı, planı, projesi ve zamanı üzerinde anlaşılmış bir imalat ve hizmet faaliyetlerinin tamamlanarak, önceden belirlenmiş bir paranın kazanılmasına biz çalışmak, iş yapmak diyoruz.

Ancak bugünün iş dünyasında kişilerin yaptıkları işlerle, kendilerine sunulan imkanlar ve yapmak istedikleri işler arasındaki farklılıklar birbirinden gittikçe uzaklaşmakta, çalışanlar gönülsüzce işlerine gidip gelmekteler. Aslında bir kişi işi sevmiyor diye, aynı işi kimse sevemez demek her halde pek doğru olmaz. Aynı işi bir başka kişi büyük bir şevkle yapabilir. Yani işin beğenileni ve beğenilmeyeni ile işi seven ve sevmeyen kavramları kişilere, zamana ve içinde bulunulan durumlara bağlı olarak değişecektir. Son yapılan anketlerde şu an çalışmakta olduğu işinden memnun olanların oranının %20’lerde olduğu, koşulları daha iyi bir iş olduğunda ise her beş kişiden dördünün işini hemen değiştirmeyi düşündüğü ortaya çıkmış. Ocak 2015 verilerine göre ülkemizde üç milyon civarında işsiz olup, 15-24 yaş grubu diye belirlenen genç nüfustaki işsizlik oranımız ise %19,5 olarak tespit edilmiş. Bu sonuçlara göre her beş kişiden biri henüz çalışmıyor ve işe girmiş olanlarında maalesef pek seçici davranmamış olduğu anlaşılıyor.

İşe girerken yaşadığı çevreye olan uzaklığı, alacağı ücreti ile tahsili ve eğitiminin altındaki veya dışındaki bir durumu kabul ederek işe başlayan kişiler yakın çevresine karşı mahcubiyet içinde olduklarını düşünerek ilk fırsatta yeni iş imkanlarıyla ilgilenmeye başlıyorlar. Bunun dışında işin ağır, sıkıcı, yorucu, monoton olması, kişisel gelişim ve ilerleme şansının olmaması da kişinin gözünü dışarıya çevirmesine neden olmaktadır.

Her şartta girmiş olduğu işte kendisi adına daha olumlu durumlar olduğunu ve olabileceğini düşünen kişi kararını vermiş, o iş yerinde çalışmayı seçmiştir. Bu dönemde ürkek, çekingen olan, herkesin kendine baktığını, hareketlerinin takip edildiğini düşünen ve orada tutunabilme endişeleri taşıyan kişinin en çok ihtiyaç hissettiği sıcak yaklaşımlar ve kurulacak olan arkadaşlıklardır. Kişinin tamamen etrafına bağımlı olduğu, çevresinden ve üst yönetimden destek beklediği bu evre bilinçsiz yetersizlik dönemidir.

Kişinin bu noktada kısaca ihtiyaçlarını toparlayacak olursak;

Kendi öğretim ve eğitim hayatına uygun ve severek yapabileceği bir iş,

Piyasalarda geçerli cari ücretler civarında, kariyerine uygun bir maaş,

Sosyal güvence haklarının sağlanması,

Temiz, hijyenik, güvenli ve uygun bir çalışma ortamı,

Ulaşım, yemek, gerekiyorsa kıyafet ihtiyaçlarının karşılanması,

Kişisel gelişimine katkı sağlayacak eğitim programlarının olması,

Diğer çalışanlarda performans baskısı ve iş yoğunluğundan kaynaklanan telaş ve gerginliklerin olmadığı, sakin, herkesin işini bilerek yaptığı hissini veren sıcak ve samimi bir ortam.

Başlangıçta girmiş olduğu iş yerinde tutunabilmek, üst yönetim ve yakın çalışıyorsa patronlar tarafından kabul görmek, yapacağı işin inceliklerini öğrenmek, yakın çevresini ve varsa yakın  çalışacağı dış kişileri tanımak ve iyi ilişkiler kurabilmek dönemini geçmiş olan kişi ilk etabı atlatmış olmaktadır. Kişi bundan sonra çok dikkatli, hata ve yanlış yapmaktan korkan, konuşma ve davranışlarında ölçülü, saygılı bir şekilde bilinçli yetersizlik dönemine girmeye başlamıştır. Bu sürenin kısa sürmesi, çabuk atlatılması her çalışanın en büyük isteği olmaktadır. Kişi bu süre içerisinde kişiliğini belirtmeye, kendisinin de bir şey olduğunu göstermeye gayret edecektir. Eğer bunda başarı sağlarsa göreceği kabul ve takdir kişinin o şirkette çalışabileceğine olan inancını arttıracaktır. Yöneticilerin bu konuda kişiye yardımcı olmaları, kendilerini tanıtmalarına imkan vermeleri, faydalı ve başarılı buldukları düşünce ve davranışlarından dolayı söyleyecekleri teşvik edici sözler ise kişiyi mutlu edecektir.

Netice olarak bu devreyi atlatmış ve kendisini o bütünün bir parçası olarak görmeye başlayan kişinin bundan sonra yapacağı şey, kabul edilmenin devamlılığını sağlamak olmalıdır. Devamlılığın sürdüğü müddetçe bir çok şey kendiliğinden gelişecek, kişinin bağlılığı artacak, yük paylaşacak, en önemlisi sorumluluklar almaya başlayacaktır. Çalışma arkadaşlarımız, firmamız ve yakınlarımız adına almış olduğumuz sorumluluklar, onları kendi güvencemiz altına aldığımızı ve kontrolün bizde olduğunun ifadesidir.

Sorumluluk almaya başlamak için kişinin daha çok bilgiye, özgüvene ve cesarete ihtiyacı olacaktır. Aslında ilk işe başladığından itibaren içinde var olan işi iyi öğrenme ve yapabilme ile kişisel gelişimine katkıları olacak diğer mesleki, iktisadi, sosyal, psikolojik gerekiyorsa ikinci veya üçüncü bir lisan öğretim ve eğitimlerine eğer o güne kadar başlanmadıysa geç kalmadan bir an evvel başlaması kişinin ilerleyen günlerde göstereceği performansına çok önemli katkılar sağlayacağı aşikardır.

Bilinçli yeterlilik diye adlandıracağımız bu dönemde alınan sorumluluklarla beraber yapılan takım çalışmaları, iş yapabilme becerilerinin gelişimini sağlayacak, yükü, çabayı ve başarıların paylaşılmasını öğretecek, kişinin gelişimini ve olgunlaşmasını ilerletecektir. Bütün bunlar haliyle kişiye yüksek moral gücü olarak yansıyacaktır. Moral, Türk Dil Kurum sözlüğünde manevi, ruhsal ve yürek gücü olarak açıklanmaktadır. Yüreğin güçlü olması, dolu olması gerçekten isteme, yapma ve başarma isteklerinin yoğun olarak hissedilmesiyle olacaktır. Belli yönde ortak amaç, çaba ve başarı arzusu takım ruhunu ve kültürünü oluşturacak, karşılıklı anlayış ve saygı ile başarılara ve zaferlere daha kolay ulaşılacaktır.

Bilinçli yetersizlik döneminde ağırlıklı olarak birilerine bağımlı çalışan, onların yol göstermeleri ile ancak bir şeyler yapabilen kişiler bilinçli yeterlilik döneminde karşılıklı bağımlılığa geçmişlerdir. Birbirlerinin varlığından mutlu olan ve güvenen kişilerin çalıştığı kurumlarda her şey daha iyiye gidecektir. Burada önemli olan kişiler arkadaşlarına güvendikleri kadar kendilerine de güvenmekte, yeterli görmekte ve bir değer olduklarına inanmaktadırlar. Karşılıklı dayanışma içinde çalışan grupların içinde bazı kişiler muhtelif şekillerde daha ön plana çıkarak resmi veya gayrı resmi bir halde takımda ipleri elinde tutuyormuş gibi görünür. Burada takımın diğer üyeleri tarafından hissedilen şey ise, ortak hedefe ulaşma yolunda kendilerini örgütleme ve etkileme becerilerinin bu kişide çok daha fazla olduğudur. Bu algı kişilerde muhtelif şekillerde oluşur.

Kişi ya çok bilgili ve beceriklidir, ya kişilik yapısından gelen davranışları farklıdır veya içinde bulunulan durum konusunda uzmanlığı vardır. Bilgelik, ustalık ve kişilik karakterlerini üst düzeyde yansıtabilen kişiler etrafındaki kişileri etkileyerek onlara öncülük edebileceklerdir. Bugün buna iş, siyaset ve sanat hayatında Karizma deniyor ve insanları etrafında toplayabilme, etkileme ve kendisini takip etmelerini sağlayan kişi anlamını taşıyor. Kişi artık bilinçsiz yeterlilik düzeyine geçmeye başlamış, tam bağımsız hale gelmiş olup meselelere hakim olarak kendi kararlarını verebilecek, insanları yönlendirecek, sevk ve idarelerini yapabilecek bir olgunluğa ulaşmıştır. Bugün bu noktaya ulaşmış kişilere eğer bünye içinden yetişmiş biriyse daha ziyade lider, bünyeye dışarıdan getirilmiş kişiyse profesyonel deniyor. Önümüzdeki yazılarımızda bu konuyu daha geniş bir şekilde inceleyeceğiz ancak sırası gelmişken yaptığımız bir toplantıda ortaya çıkardığımız profesyonel açıklaması şu şekilde olmuştu. “Diplerde sürünen ölü bir şirketi, güçlü kollarıyla o derinliklerden çekip çıkaran ve canlı capcanlı bir hale getirme becerisini gösteren bilgi, beceri ve cesarete sahip kişidir.”

Bu kısa açıklamalardan sonra tekrar konumuza dönersek, bu kişiler artık takımların bir üyesi olmaktan ziyade bütün takımların ve dolayısıyla kuruluşun üst kademelerine çıkmak, yükselmek, kişisel yönetim becerilerini göstermek, başarılara imza atmak, bulunduğu şirkete daha özgürce katkı sağlamak için kendisinde büyük heyecanlar yaşayacaktır. Böyle bir beklenti karşılanırsa kişi eninde sonunda istediğine kavuşmuş olacaktır. Ancak yerine getirilmez veya aynı kuruluş içinde yüksek bilgi birikimi ve beceriye sahip birden fazla aday varsa, şirketin seçim yapma aşamasında vereceği kararın adiliyeti birçok değerli genç yöneticinin, diğer grup üyelerinin ve kurumun geleceğini etkileyecektir. Grup içerisindeki kişiler istifa etmelerden gönülsüz itaatlere kadar mutsuzluk yaşayacaklar veya büyük sevinç içinde işlerine daha çok bağlanacaklardır. Burada insanlar seçme özgürlüklerinden doğan kabul veya red etme haklarını kullanmış oluyor ama bu kararlarının kendisinin ve çevresinin kaderini ciddi şekilde değiştireceğini de düşünmeleri gerekiyor. İnsanoğlunun geleceğini etkileyen üç şeyden en kuvvetlisi olan seçim kararları, o güne kadar aldığı eğitimler ve aile yapısından gelen karakter yapılarından çok daha önemli rol oynamaktadır. Tam bağımsızlığa kavuşmuş kişiler seçme haklarını kendilerine olan özgüvenlerinden dolayı çok daha kolaylıkla verebilmektedir.

Elde tutulmuş güçlü insan kaynakları kurumları ileriye taşıyacak, kaybedilmiş kaynaklar ise kurumun zayıflamasının yanında rakip firmaların güçlenmesine sebep olacak ve rekabetler daha yoğun bir şekilde yaşanacaktır. Yıllardan beri çalıştığı şirkette veya profesyonellik seviyesinde başka bir şirkete geçmiş bu kişilerin ihtiyaçları nelerdir? ne yapmak istemektedirler? konularındaki düşüncelerimizi önümüzdeki sayılarda devam etme dilekleriyle bu yazımızı bir özdeyiş ile bitirelim; “İnsan öğrenince yeni bir şeylere sahip olmaz, tam tersine kendisi bir şey olur. Öğrenmek sahip olmak değil bir şey olmaktır. Her yeni öğrenilen sizi farklı kılar, her gün her an yeni bir şeyler öğrenirseniz bu sizi farklılaştıracaktır”.

YAZI HAKKINDA YORUMLAR
TİMDER Kurucu Üyesidir.