12 Mart 2015
Belki bıkkınlık verdi fakat çok önemli bir grubu ilgilendirdiği için bir kez daha bazı kıdem tazminatı konularını dile getirelim.
2000 yılında başlayan bir süreçte 1475 sayılı İş Kanununda değişiklikler yapılması için girişimler başlamış, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan konuyla ilgili olarak işçi ve işveren taraflarını toplamış, sonuçta, yeni bir yasa hazırlanması için bir uzlaşı sağlanmıştı. Bu uzlaşıya göre, ülkemiz çalışma yaşamına yıllardan beri hizmet etmiş saygın bilim adamlarından bir heyet oluşturularak üzerinde uzlaşıya varılan esaslar içinde iki tasarı hazırlanacaktı.
Bu tasarılardan biri yeni bir iş kanunu diğeri ise kıdem tazminatı fon tasarısı olacaktı. Bu bilim kurulu daha önce de İş Güvencesi Kanun Tasarısı hazırlamış ve 1475 sayılı Yasaya iş güvencesi hükümleri eklenmişti. Ancak işveren kesimi iş güvencesinin mevzuata girmesine karşın kıdem tazminatı konusunda işverenler lehine bir değişim yapılmadığını ileri sürmekte ve kıdem tazminatı hükümlerinin getirilmesinde gerekçe olarak iş güvencesi ve işsizlik sigortasının bulunmadığının ileri sürülmüş olduğunu belirtmekteydi.
Bilim Kurulu çalışmalarını tamamlayarak, halen yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu Tasarısını ve Kıdem Tazminatı Fon Tasarısını hazırladı. Bunlar eş zamanlı olarak yürürlüğe konulacaktı. Ancak uzun tartışmalardan sonra, 4857 sayılı Kanun TBMM tarafından kabul edildi. Fakat fon tasarısı TBMM’ye sunulmadı. Bu nedenle 4857 sayılı Yasada, kıdem tazminatı, ancak eski 1475 sayılı Yasanın 14’ncü maddesi yürürlükte kalmıştır şeklinde yer alır. Bu yeni iş yasasında kıdem tazminatı yer almaz. Çünkü uzlaşıya göre kıdem tazminatı fon tasarısında yer alacaktı.
Fon tasarısının üzerinde anlaşılamayan en önemli kısmı, finansman kısmıydı. Kıdem tazminatı nasıl finanse edilecekti. Her sene için 30 gün tutarında bir kıdem tazminatı ödemesi için işverenlerin yaklaşık olarak, işçinin aylık ücretinin yüzde yedisi kadar bir nakdi ödemeyi fona her ay yapmaları gerekiyordu. Aktüer hesaplama bunu gerektiriyordu. Aksi halde fon açık verirdi.
İşverenler ise bu miktarın ağır yük getireceğini, bu hesabın doğru olmadığını ileri sürüyorlardı. Böylece fon tasarısı gündeme gelemedi. Eğer işverenlerin dayattığı oran gerçekleşirse sonuçta kıdem tazminatının her yıl için 30 gün olmaması gerekecekti.
Şu anda gündemdeki tasarıyı tam olarak bilmiyoruz. Gazetelerde yazılanlardan öğrendiğimize göre, bu durum gerçekleşecek gibi. Yani bugünkü mevcut durumda, her kıdem yılı için 30 günlük ücret karşılığı olan kıdem tazminatı her yıl için 15 güne düşecek.
Bunun ötesinde, yine bugünkü durumda kıdem tazminatına esas ücret, ücretin yanında ödenen diğer yan ödemeler dahil edilerek hesaplanır. Örneğin yol parası, yemek parası veya işyerinde yenilen yemeğin parasal karşılığı, bir yıl içinde ödenen ikramiye varsa bunun kıdeme esas ücrete isabet eden kısmı kıdem tazminatının hesabında dikkate alınır.
İşverenin her ay fona ödeyeceği miktar işçiye ödenen çıplak ücret (çıplak ücretin anlamı diğer yan ödemeler dikkate alınmadan sadece ödenen ücrettir) üzerinden ödenecek bir primdir. Bu nedenle de işçiye fondan ödenecek kıdem tazminatı sadece çıplak ücret esas alınarak ödenecektir.
Dolayısıyla kıdem tazminatı sadece gün olarak düşmeyecek hesaplama yöntemi olarak da düşecektir. Böylece tazminat miktarı oldukça azalacaktır.
Diğer yönlerinden de kısaca söz edersek, askere giderken kıdem tazminatı ödenmeyecek, evlenen kadın işçilere kıdem tazminatı ödenmeyecek, işçi işten çıkarılırsa ödenmeyecek, işçi haklı olarak iş sözleşmesini bozarsa ödenmeyecek ancak emekli olduğunda tazminatını fondan alabilecek.
Bir savunma olarak öne sürülen ise, işçilerin büyük bir kısmının kıdem tazminatını işverenden alamadığıdır. Bunun oranının ne olduğu belli değildir ve ayrıca konu iş mahkemeleri tarafından çözülmektedir. Bu şekilde konu işçi lehine çözülüyor denilmektedir ama bir atasözü ile söylersek “Kazın ayağı hiçte öyle değildir”.