03 Kasım 2022
IMF tarafından yayınlanan Dünyanın Ekonomik Görünümü Raporu, 2022 yılı için küresel ekonominin genel bir durumunu ve dünya ekonomisinin içinde bulunduğu şartları göstermektedir. IMF raporuna göre, toplam 196 ülke arasından 40 ülke gelişmiş ekonomiler arasında kabul edilirken, geriye kalan 156 ülke gelişmekte olan ekonomi olarak değerlendirilmektedir. Raporda yer alan 40 gelişmiş ekonomi, dünya nüfusunun %14’ü olarak karşımıza çıkmakta ve küresel refahın %42’den fazlasını almaktadır. Burada en önemlisi, 40 gelişmiş ekonomi uluslararası ticaret açısından dünya ihracat hacminin %63’ünü yapmaktadır. Bu veriye karşın, 156 gelişmekte olan ekonomi dünya nüfusunun %86’sını oluşturmakta olup, dünyadaki gelirden %57,5 pay alabilmektedir. Böyle bir bilgiyle karşımıza çıkan ve ülkemiz işletmeleri için de adeta uyarı niteliğindeki dikkat çekici sonuç ise 156 gelişmekte olan ülkenin dünya ihracatının sadece %37’sini yapabiliyor olmasıdır.
Küresel ekonominin genelini kapsayan araştırmalar dünya nüfusunun %99’unun gelirinin Covid-19 kaynaklı sebeplerle eskisine göre daha negatif durumda olduğunu gösteriyor. Dünya üzerinde bir milyardan fazla insan günlük bir dolardan az gelirle yaşamlarını sürdürmeye çalışırken, dünya nüfusunun yaklaşık yarısı günde 2,50 doların altında bir parayla yaşamak durumunda kalıyor. Tüm bu gelişmelere karşın, dünyanın en zengin 10 iş insanının servetinin, pandemi süresince neredeyse ikiye katlanmış olduğu anlaşılıyor. 1990’lı yıllardan günümüze kadar küresel ekonomi mercek altına alındığında, en zengin %1, nüfusun en alt %50’sinden ortalama 20 kat daha fazla küresel zenginliğe ulaşmıştır. Ayrıca çevresel sorunlar ve küresel ısınma tehdidi sonucunda; en zengin yirmi servet sahibinin en fakir bir milyar kişiden yaklaşık 8.000 kat daha yüksek karbon emisyonuna neden olduğu anlaşılmaktadır.
Pandemi sonrasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ve oldukça kaotik geçeceği anlaşılan yeni dijital dünya düzenine geçişte işletmeler; pazardaki değişimleri öngörmek, riskleri kontrol etmek ve güçlü stratejiler geliştirmeyi başarmak zorundadırlar. Şu halde; işletmelerin önündeki tek seçenek, giderek artan gelir adaletsizliği, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşla birlikte derinleşen sosyal konular, iklim değişikliği, çevresel sorunlar ve yaşam kalitesi kayıpları gibi daha büyük sorunları öncelikli olarak dikkate alabilmekten geçmektedir.
Günümüzde küresel ısınma ve iklim değişikliği ile başlayan ve bugün de büyük sıfırlama olarak adlandırılan yeni bir aşamaya dönüşen insanlığın ortak sorunları karşısında işletmelerin itibarlarını koruyabilmeleri, büyük ölçüde insanların endişe ve arzularının farkına varma becerileriyle mümkün olabilmektedir. Küresel ölçekte insanlığın ortak olan endişe ve arzuların kökeninde sosyal sorumluluk ve çevre bilinci olduğu gerçeği, toplumu oluşturan tüm katmanlar tarafından tartışmasız olarak kabul görmektedir. Bu süreçte, işletmelerin kendi aralarındaki vizyon rekabetinin temeli; nüfus artışı, iklim değişikliği, finansal krizler ve işsizlik gibi insanlığın karşı karşıya kaldığı başlıca sorunlar üzerinden şekillenmektedir.
İnsanlık böylesine tarihi bir dönemeçten geçerken işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri için almaları gereken stratejik karar, aynı anda hem toplum, çevre ve insan merkezli olmayı başarmak hem de büyüme ve kârlılıklarını sürdürebilecekleri yeni bir işletmecilik anlayışını benimseyebilmektir. Küresel ekonomik kriz koşullarında, işletmelerin sadece müşteri odaklı olmakla yetinmeden aynı zamanda insan merkezli olmayı başararak, kurumsal itibar ve sosyal sorumluluğu her türlü kaygının önüne almak suretiyle ayakta kalabilecekleri bir dönemi yaşıyoruz. Aynı zamanda dijital küreselleşme olarak da ifade edilen bu yeni ekonomik düzende, işletmeler paydaşları kabul edilen başta çalışanları, müşterileri, tedarikçileri ve aracılarının oluşturduğu bir değer zinciri üzerinden rekabet savaşlarından galip çıkmaları gerektiğini asla unutmamalıdırlar. Müşterilerini işletme stratejilerinin başlangıç noktası kabul eden kurumlar, hedef kitleleri için daha üstün değer sağlayarak kâr elde edebilirler ve paydaşları ile birlikte güçlü bir rakip olmayı başarabilirler.
Covid-19’la başlayan süreçte önce tedarik zincirlerinin kırılması, artan ham madde ve ara mal fiyatları, beraberinde enerji fiyatlarında karşımıza çıkan yüksek maliyetler ve sonrasında görülen yüksek enflasyonist ortam, işletme stratejilerinin bütünüyle yeniden düşünülmesini gerektirmiştir. Görüldüğü üzere; makro ekonomik görünümün bugünkü koşullarda olduğu gibi oldukça karmaşık ve belirsizlik içinde olduğu bir ekonomik ortamda, üretici, aracı ve tüketicilerin davranışları, iş yapma tarzları değişiyor bu da işletmecilik anlayışının bütünüyle değişmesine neden oluyor. Bu çerçevede; TİMDER üyesi şirketler, içinde bulunduğumuz küresel ekonomik kriz koşullarını fırsata çevirerek, yeni bir işletme yönetim anlayışı olarak sürdürülebilir pazarlama yaklaşımını benimseyerek müşteri değeri, sosyal değer ve çevresel değer yaratmayı hedeflemelidirler. Bir başka ifadeyle; TİMDER üyesi inşaat malzemeleri satıcıları, müşteriler, sosyal çevre ve doğal çevre ile sürdürülebilir ilişkiler kurarak bunu yaşatabilmeyi başaran bir değer zinciri üzerinden, ülkemizin küresel rekabet üstünlüğünü bir üst lige taşımada önemli bir sorumluluk üstlenebileceklerini her zaman göz önünde tutmalıdırlar.