13 Temmuz 2023
Dünya son 3 yılda art arda gelen sorunlarla karşılaştı. Adeta aşılan her tepenin ardından yeni bir tepeyle karşılaşıldı. Önce pandemi, ardından Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve sonrasında küresel hale dönüşen enflasyon ve hayat pahalılığı gündemin ilk sıralarında yer aldı.
Küresel büyüme yarıya düşerek %6’dan %3 seviyesine geriledi. Sürdürülebilir ve güçlü büyümeye giden yol hala engebeli ve sisli durumda. Tüm bu olumsuz iktisadi ve jeopolitik gelişmelere rağmen Türkiye ekonomisi büyümeye devam etti. Ekonomi 2022 yılında %5,6 oranında büyüyerek pandemiden bu yana gösterdiği büyüme performansıyla dünyada üst sıralarda yer aldı.
Makine-teçhizat yatırımları ve net ihracatın katkısı ile büyümenin kompozisyonunda sürdürülebilir bileşenlerin payı yüksek seyretti. Üretim tarafında ise büyümenin temel sürükleyicisi olarak hizmet sektörü öne çıktı.
Jeopolitik sıkıntılara rağmen dış talepteki olumlu görünüm ve girişimcilerimizin alternatif pazarlara ulaşma becerilerinin de katkısıyla ihracatta artış eğilimi devam etti. Dünya ihracat hacminden aldığımız pay ilk defa %1 seviyesine ulaştı.
Enflasyondaki artış yurt içinde en önemli sorun haline geldi. Merkez Bankasının faiz indirimleri sonrasında Türk lirasında yaşanan hızlı değer kaybıyla başlayan enflasyondaki hızlı yükseliş daha sonra yılın ilk yarısında küresel enerji, emtia ve gıda fiyatlarındaki hızlı artışlar ile tedarik sürecindeki aksaklıkların etkisiyle yıl boyunca sürdü.
İthalat fiyatlarında dolar bazındaki artışların yanı sıra yüksek seyreden küresel taşımacılık maliyetleri ve tedarik sürecindeki aksaklıklar gibi arz yönlü unsurlar da enflasyon gelişmelerini olumsuz etkiledi.
Küresel arz şoklarının etkilerini yitirmesi ve döviz piyasalarında görülen istikrar ile birlikte yılın ikinci yarısından itibaren enflasyonun ana eğilimindeki artış durdu ve kısmı gerileme görülmeye başladı. Mal ve hizmetlerin yanı sıra varlık fiyatlarındaki hızlı yükseliş gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliği daha da büyüttü.
Yüksek enflasyona karşın mevduat faizlerinin düşük tutulması tüketim malları ile konuta talebi ve bunların fiyatlarını yükseltti ve böylece enflasyondaki artışa katkı verdi. Faizin suni olarak düşük tutulması döviz kurlarını da yükselttiğinden bu kez kurlara müdahale için döviz rezervlerinin yoğun şekilde kullanılması ve kur korumalı mevduat gibi kamu bütçesine büyük yük getiren uygulamalara gidilmesi söz konusu oldu.
Kredi faizlerinin enflasyonun altında kalması kredi kullanımını cazip hale getirdi, krediye dayalı tüketim ve yatırım harcamaları arttı. Gelecekte daha pahalı olacak endişesiyle öne çekilmiş tüketimse ekonominin canlı tutulmasını sağladı. İktisadi faaliyetteki güçlü seyir iş gücü piyasasına olumlu yansıdı. Yıl boyunca istihdam artarken, işsizlik oranındaki azalış eğilimi devam etti. Sektörler itibarıyla istihdam hizmet ve sanayi sektörleri öncülüğünde artış eğilimini korurken, özellikle hizmet sektöründe turizm faaliyetlerinin de etkisiyle yıl genelinde istikrarlı bir yükseliş gözlendi.
Türkiye pandemi öncesinden bu yana istihdamını hem kişi sayısı hem de büyüme oranı açısından en fazla artıran ülkelerden biri oldu. Ekonomide sağlanan büyüme ivmesinin önümüzdeki dönemde de korunması istikrar ve refah açısından çok önemlidir.
Dünya ekonomileri yeniden yapılanırken tedarik zincirleri de değişiyor. Güvenilir ekonomi politikası uygulayarak yatırımları kendine çeken ülkeler rekabette öne çıkacaktır.
Türkiye merkezi konumu ve Avrupa ile geçmişten gelen yakın ticari ilişkileriyle önemli avantajlara sahip. Küresel tedarik zincirleri içinde yer almayı sürdürmek, büyüme ve ihracat performansını da doğrudan etkileyecektir. Dolayısıyla önceliğimiz büyümenin sürdürülebilir ve kalıcı olmasını sağlamaktır. Zira sermaye yoğun bir iktisadi dönüşüm süreciyle karşı karşıyayız. Daha fazla yatırıma ve bunun için de sermayeye ve mali kaynağa ihtiyacımız var.
Yüksek enflasyon ve risk primi sermaye yoğun bir dönüşüm için sorun demektir. Ekonomide tutarlı, sağlam ve güven veren politikalarla döviz kurlarında istikrarın sağlanması, dolarizasyonun geriletilmesi, faizlerin, enflasyonun ve işsizliğin tek haneli seviyelere indirilmesi gerekmektedir.
Kural hâkimiyetinin ve hukuk güvenliğinin güçlendirilmesine, böylece risk priminin ve algısının azaltılmasına ihtiyaç vardır.