Dipnot (2017 Öncesi)

Z Kuşağı

12 Mart 2015

Z kuşağının hayatı; bağımsız, inatçı, pragmatik ve hep acelesi var.

Dünya çapında X, Y ve Z kuşakları olarak adlandırılan jenerasyonlarımızı detaylı olarak incelemeye devam ediyoruz. Bu sayımızda hızlı gelişim gösteren, eğitimde kendinden emin duruşları ve kendi disiplinleriyle benzerlerinde ayrılan Z kuşağını derinlemesine inceleyeceğiz.

2000’den sonra doğan ve sayıları 2 milyarı bulan gençler Z kuşağı olarak adlandırılıyor. İnternetsiz bir dünyayı tanımayan ve önceki kuşakların umutları, hayalleri ve ahlakından milyonlarca ışık yılı uzakta bir yaşam süren Z kuşağı, dijital dünyaya adeta göbekten bağlı oldukları için bazı akademisyenler tarafından “mutantlar” diye anılıyor.

Her şeyi hemen istiyorlar. Aynı anda iki ekranda sörf yapabiliyorlar. En yeni akıllı telefona bir servet ödemeyi dert edinmiyorlar ama internetten bedava indirmek dururken bir film ya da şarkı için ödeme yapmaya elleri gitmiyor.

13-20 yaş arasındaki bu kuşak tüm yeni eğilimleri, akımları sosyal medyadan alıyor ve önceki kuşakların ahlakını modası geçmiş buluyor. İnternette dünya çapında hâkim olan modayı takip ediyorlar. Konuştuklarında söz dağarcıkları kısaltmalardan geçilmiyor, bunları bilmeyenler tek kelimesini anlamıyor.

Z kuşağının önemsedikleri; iyi bir eğitim, yaratıcılık ve öznellik, bireyselliğin önemi, ifade özgürlüğü, bilgiye ilk elden erişim, anlayış ve empati yer alıyor.

Z kuşağının önemsemedikleri arasında ise;  standart sosyal çevre ve meslekler, dışına çıkılamayan kurallar, fazla zaman isteyen işler, takım çalışması, özgüvensiz kişiler, genel geçer kurallar, yaratıcılığa izin vermeyen sosyal ve iş çevreleri bulunuyor.

Bunlar kriz döneminin çocuğu, görünümlerinden de belli oluyor. Özellikle ekonomi ve çevre bakımından karanlık bir gelecek gördüklerini söyleyip bu yüzden “çok strese girdiklerinden” söz ediyorlar. Hepsi aynı ücreti sunduğunda, Fransa’da Z kuşağının yüzde 25’i en eğlenceli, yüzde 22’si en yenilikçi ve yüzde 21’i en etik şirketi tercih ediyor. Ama tüm idealist kuşaklar gibi onlar da dünyayı değiştirmek istiyor, gönüllü çalışma fikrini seviyor.

Z kuşağının ortalama bir üyesi ekran başında günde 3 saatten fazla geçiriyor. Sürekli bir şeyleri kaçırma korkusu içinde yaşıyorlar. Yeni ve heyecan verici bir şey çıktığında anında yakalayamamanın fikrine bile dayanamıyorlar. Amerikalılar nezdinde popülerliği azalsa da en çok Facebook’a bağımlılar.

Hepsi TV izlerken internette sörf yapıyor ve teknolojiyle her şeyin mümkün olduğunu düşünüyor. Ama konsantrasyon aralıkları çok kısa, baştan sona doğru düzgün okumaktansa şöyle bir göz gezdirmeye eğilimliler, bu da okulda zorluk çekmelerine yol açıyor.

Z kuşağı, kendi şirketini kurmak isteyen bir kuşak. Yüzde 50 ile 72’si sıfırdan bir şey yaratıp kendi kendinin patronu olmak istiyor. “İş” kavramını olumsuz algılıyorlar: “Karmaşık, vahşi bir orman...”. Başarının kendi niteliklerinden ziyade kendi bağlantı ağlarından geldiğini düşünüyor ve düz bir örgütlenmeyi hiyerarşiye tercih ediyorlar. Başarılı olmak istiyorlar ve yüzde 76’sı hobisinin mesleği olmasını arzuluyor. Z kuşağı, iş dünyasında çok şeyi değiştirecek. Şirketler bu internet çocukları için stratejilerini gözden geçiriyor.

Z kuşağı hoşgörüyle yaklaşıldığında, iş hayatının ve toplumun dinamiklerini olumlu yönde değiştirebilir, bulunduğu konumlara artı değer katabilir. Bu noktada eğitimcilerin veya şirketteki yöneticilerin, Z kuşağındakilerin hızına yetişme baskısından uzak durması, diğer kişilerle bu kuşağın uyumlu çalışması yönünde stratejiler geliştirmesi gerekir.

İş hayatında bu kuşağın yenilikçi bakış açısı ve analitik zekaları, şirket politikasına paralel olarak geliştirilebilir. Bu durum, hem şirketin hem de bu kuşağa mensup kişilerin iş hayatındaki yükselişi için altın değerindedir. İşte eski tecrübeli kişiler ile yeni kuşak arasındaki dengenin sağlanması, iş koşullarının kişilerin durumlarına özel olarak düzenlenmesi fark yaratacaktır.

Z kuşağının artıları kadar eksileri de vardır. Örneğin bu özel çocuklar, toplumdan çok bireyselliği savunduklarından, ikili ilişkilerde pek de başarılı sayılmazlar. Yüz yüze iletişimden ziyade, sosyal mecraları öncelikli tutmaları da zaman zaman yalnız kalmalarına neden olabilir. Sosyal medyadaki arkadaşları onlar için gerçek hayattaki arkadaşları kadar önemli; ama bu sanal “dostlarla” bazen gerçek hayatta da buluşabiliyorlar. 10’undan 8’i, hatta fazlası, sosyal ağlardan çıkmıyor ve yarısından fazlası gerçek toplumsal yaşamlarının orada gerçekleştiğini düşünüyor.

Takım çalışmasına yatkın olmamaları, istediklerinden emin ve kurallardan hoşlanmıyor olmaları da, başta ailesi ve arkadaşları olmak üzere, pek çok kişiyle çatışmaya girmeleriyle sonuçlanabilir.

Z kuşağı çocukları, lükse ve teknolojiye olan düşkünlükleri, zaman zaman doyumsuzluğa varabilen istekleri, kural tanımaz oluşları gibi nedenlerle aileleriyle iletişimde bazı sorunlar yaşayabilir.

Cep telefonu ve internete sürekli ihtiyaç duyan bu çocuklar, ailelerinin bu konuda engelleriyle karşılaşır. Aileler çocuklarının savurgan, uyumsuz, iletişim sorunlu olduğunu düşünebilir, bu konuda çocuğa baskı uygulayabilir. Bu durumda çocuk da öz güvenli bir birey olarak, tepkisini öne çıkarır ve sorunlar çığ gibi büyüyerek devam eder. Aileler gelişen çağa ve teknolojiye çocuklar kadar olmasa da, uyum sağlamaya çalışmalı, çocuklarının isteklerini dinlemelidir.

YAZI HAKKINDA YORUMLAR
TİMDER Kurucu Üyesidir.