Keşke

23 Haziran 2017

Hayat her zaman tekdüze, dingin (sakin) ve olumlu yönde sürmez. İnişli-çıkışlı bir seyir izler. Bazen hiç hesapta olmayan, akla gelmeyen ve istenmeyen çeşitli olumsuzluklar yaşanır. Bunların bazıları insanın elindedir, bazıları ise değildir. Örneğin, İstanbul gibi bir şehirde yaşamak ve çalışmak kişisel bir seçimdir. Bu seçimin yarattığı sıkıntılar bilinir. Sadece trafik başlı başına stres kaynağıdır. Gerek yaya olarak gerekse araç ile trafiğe çıkmak zorunda kalmak, yaşanacak olumsuzlukları beraberinde getirir. Böyle bir şehirde yaşamanın maliyeti vardır. Sağlık sorunları, geçim sıkıntısı gibi. Ömür törpüsü denebilecek bir yaşam döngüsü içinde insanların, insanlıktan çıkma noktasına geldiği söylenebilir.

İnsanın elinde olmayan, ama yaşamak zorunda kaldığı olumsuzluklar da vardır. Burada kişisel seçim olanağı yoktur. Yaşanması gereken, yaşanır. Sadece zamanı önceden bilinemez. Bir yakınımızın vefatı gibi. Bunun günün birinde olacağını biliriz ama ne zaman olacağını bilemeyiz. Herkes için geçerli olan bu olguyu kabullenmekten başka seçenek yoktur. Tabi ki olay üzüntü vericidir. Stres kaynağıdır. Psikolojik sorunlara yol açabilir. Özellikle bir kaza sonucu ve genç yaşta kaybedilen biri yakınlarına üzüntü vermekten öte travma yaratır. Etkisi uzun sürer.

Yaşanan olumsuzluklar karşısında insanların ilk yaptıkları şey, sorgulamaktır. Olumsuz olay önlenebilir miydi? Önlenemez ise ötelenebilir miydi? Böylece sorgulama başlar. KEŞKE’ler devreye girer. “Keşke öyle yapmasaydım”, “keşke öyle davranmasaydım” gibi   geçmişe dönük pişmanlıklar dile getirilir. Üzüntü ve sıkıntılar yaşanır. “Kendi düşen ağlamaz” denir ama aslında ağlar. Kendine ağlar. Bu bir bedeldir. Kişi kendi hatası yüzünden başkasına zarar vermiş ise o zaman da vicdan azabı çeker. Bu daha ağır bir bedeldir.

Yaşanan olumsuzluğun yarattığı psikolojik etki, onun maliyetini belirler. Yüksek düzeyde ve uzun süreli psikolojik etkilenmenin maliyeti yüksek olur. Kişi bazı kazanımlarını kaybedebilir. Sağlığı bozulabilir. Öte yandan kişinin hatalı karar vermesi veya yanlış seçim yapmasından doğan kötü sonuçlardan sadece kendisi değil, başkaları da etkilenmiş olabilir. Bu bağlamda özellikle makam veya mevki sahibi kişiler, örneğin yöneticiler verecekleri karardan birlikte çalıştığı kişilerin de etkileneceğini bilmeli ve ona göre çok dikkatli ve titiz davranmalıdır. Yönetici yanlış karar, seçim veya uygulamaları ile işyerine zarar verebilir. Çalışanların işlerini kaybetmesine sebep olabilir. Ünlü Yönetim ve Kalite Uzmanı Edwards Deming bir şirkette yapılan hataların %95 oranında yönetimden kaynaklandığını söylemiştir. Yöneticilerin etki alanı geniş olduğu için verdikleri karardan tüm şirket ve çalışanlar etkilenir. Başarısız olan ve kapanan şirketlerin yönetimsel hatalar nedeniyle bu duruma düştükleri açıktır.

Aynı şekilde aile hayatında da anne ve özellikle babanın yanlış karar veya seçimlerinin cezasını çocuklar çeker. Sadece kendini düşünen, kendi istek ve emellerinin peşinde koşan, aileyi geçindirme sorumluluğunu unutan bir babanın yol açtığı aile faciaları medyadan izlenmektedir. Olan olduktan sonra, geçmişe dönüp kendini sorgulamak neye yarar? Belki aynı hatayı tekrar yapmamayı sağlar. Ancak öyle sonuçlar ortaya çıkabilir ki düzeltilmesi olanaksızdır. Artık iş, işten geçmiştir. Olan olmuştur. Sorumlu kişi yanında onun hatasından etkilenen kişiler de bedel öder. Aile içi cinayetlerde olduğu gibi. Buna karşılık durum belli bir maliyet yaratmış olsa da (psikolojik, sosyal veya ekonomik anlamda) düzeltilebilecek nitelikte ise kişinin ikinci bir şansı olabilir.

KEŞKE sorgulamasını yapmayan insan yoktur. Çünkü herkesin geçmişe dönük pişmanlıkları vardır. Bu pişmanlıkların bazıları yanlış olduğu bilindiği halde yapılan, bazıları ise bilinmeden yapılan söylem ve eylemlere dayalıdır. Örneğin, yanlış olduğunu bile bile uzun süre sigara içen kişi sigara içerken değil, bu yüzden kalp krizi geçirdiği zaman pişmanlık duyar. Varken harcayan, varlığını tüketen ve sonunda yokluk içine giren kişi de bunu bilinçsiz yapmış olabilir. O halde şunu sormak gerekir: Geçmişteki söylem veya eylemlerimizin olası sonuçlarını bilmek veya bilmemek neyi değiştirir? Sonradan pişman olduğumuz bir şeyi bilerek veya bilmeyerek yapmış olsak da, sonuç değişmediğine göre belki de aradaki fark şudur: Bir hatayı bile bile yapmak ile bilmeden yapmanın psikolojik sonuçları (maliyeti) farklıdır. Sonucunun kötü olacağını bilerek yaptığımız şeylerin yaratacağı pişmanlık (kendini yargılama ve suçlama) daha fazladır. Bilmeden yapmış isek en azından bunun bir açıklaması vardır. Bilmemek, yeterli bir açıklama sayılabilir. Ancak bildiği halde yapmanın akılcı ve mantıklı bir açıklaması yoktur.

KEŞKE sorgulaması sürekli yapılırsa kişinin ruh sağlığını tehdit edebilir. Bunu hiç yapmamak da doğru olmaz. O zaman geçmişteki hatalardan ders çıkarma olanağı yitirilir. Aynı hatalar tekrarlanır. Daha fazla maliyet ile karşılaşılır. Geçmişe dönük kişisel sorgulamaları yapmalı ama bu konuda kendimize karşı insaflı (acımasız değil) olmalıyız. Sonuçta hepimiz insanız. Hata yapabiliriz. Öte yandan sürekli geçmişe takılı kalmak, bugünü (yaşadığımız anı) ve geleceği unutmamıza yol açabilir. Bu açıdan sakıncalıdır. Maalesef insanlarımız geçmişi çok gündeme taşıyan ve tartışan bir özelliğe sahiptir. Bunu geçmişten ders çıkarma, kendimizi geliştirme ve olgunlaşma adına değil; birbirimizi yargılama, suçlama adına yapmaktayız. Bu yanlış kültür değişmelidir. Tartışmalarımızın geçmişe değil, geleceğe yönelik olmasını sağlamak hepimizin yararınadır.

KEŞKE sorgulaması yapmamızın en önemli nedeni geçmişte içinde bulunduğumuz ortam ve koşullar yanında kafa yapımızın da bugüne göre farklı olmasıdır. Geçmişte öyle yaptık, öyle davrandık. Çünkü doğru olduğunu sandık. Konu hakkındaki bilgi birikimimiz, duygu ve düşüncelerimiz bizi o şekilde yönlendirdi. Şimdiki duygu ve düşüncelerimiz ise geçmişten çok farklı. Bu yüzden bazen “nasıl öyle yaptım”, “nasıl öyle davrandım”, “bana hiç yakışmadı” şeklinde kendimizi kınama ve ayıplama yoluna gideriz. Belki birinden özür dileme noktasına geliriz. Bozulan bir ilişkiyi düzeltmeye çalışırız.

Söylem ve eylemlerimizin etki ve sonuçlarını öngörememek de başka bir sebeptir. Öngörebilseydik belki öyle yapmayacaktık veya davranmayacaktık. Bunun için geniş bakış açısı, düşünme ve empatiye ihtiyacımız vardır. Yeterince düşünmeden yaptığımız şeylerin bir faturası olacaktır. Empati ise kendini karşısındaki kişinin yerine koymak, onun üzerinde yapacağımız etkiyi sorgulamak ve ona göre davranmak demektir. Bu konuda pek duyarlı olmadığımızı kabul etmek zorundayız.  “Şimdiki aklım olsaydı...” söylemini çok sık duyarız. Gerçekten şimdiki aklımız olsaydı öyle yapmazdık, şöyle yapardık. Hayat bu anlamda deneyimlerden oluşan bir süreçtir. Olgunlaşma sürecidir. Hayat yolculuğu boyunca neyin doğru, neyin yanlış olduğunu; hayatın nasıl yaşanması gerektiğini öğreniyoruz, olgunlaşıyoruz; ama o zaman da ömür bitiyor. Bu noktada “dünyaya bir daha gelseydim hayatı şöyle yaşardım”  söylemi akla geliyor. İstediği hayatı yaşayamamak, çoğumuzun içinde kalan bir özlemdir.

Ebeveynler kendi KEŞKE’lerini çocuklarının yaşamaması için onlara gerekli öğüt ve önerilerde bulunurlar. “Şunu yaparsan şöyle olur”, “bunu edersen böyle olur”, “ben şu hatayı yaptım, sen yapma” şeklindeki çok değerli deneyimlerini paylaşırlar. Gençlerin bunları dikkate almaları kendi yararlarınadır. Tabi ki en etkili deneyim, kişinin kendi yaşadığı deneyimdir. Başkalarının deneyimleri sınırlı etki yapar. Bir genç,  babasının “Sigara yüzünden kalp krizi geçirdim. Sen sakın içme” dediği halde sigara içebilir. Sigarayı bırakması, kendisinin de aynı sonuçla (kalp krizi) karşılaşmasına bağlıdır.  Bu bağlamda “bir musibet, bin nasihate bedeldir”, çok doğru bir söylemdir.

Kader veya alın yazısı denilen şey, KEŞKE sorgulamasında kişiyi teselli etmeye yarayabilir. Eğer gerçekten yaşadığımız olumsuzluklar kader veya alın yazısı ise, buna boyun eğmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok demektir. Buna karşılık başımıza gelecekleri kendimizin belirlediğine inanıyorsak, o zaman yapabileceğimiz çok şey vardır.  Ancak başkalarının da bu konuda belirleyici olduğunu unutmamak gerekir. Kişisel karar ve seçimler önemlidir ama birilerinin etkisi altında kalarak aldığımız kararlar ve yaptığımız seçimleri de göz ardı edemeyiz. İnsanlar değer verdikleri, örnek aldıkları kişilerden etkilenirler. Görüş ve önerileri yönünde hareket edebilir, bu şekilde hayatlarına yön verebilirler. Sonuçlar olumlu veya olumsuz olabilir. Doğru olan şudur: Kişinin kendi vizyonu ile başkalarının ona önerdiği veya dayattığı vizyon arasında sağlıklı değerlendirme yapması; içinde bulunduğu ortam ve koşullar ile birlikte bilgi, beceri ve yeteneklerini de dikkate alarak yolunu çizmesidir.

Hayatta yapılan hiçbir şeyden, hiç pişmanlık duymamak olanaksızdır. Az veya çok herkes yaptığı bazı şeylerden sonradan pişman olacaktır. Umulan ve istenen şey şudur: Hayatımızın geri kalan kısmında vereceğimiz kararlar, yapacağımız seçimler; söylemlerimiz ve eylemlerimizden pişmanlık duymamak. Böylece bir bedel ödeme ve başkalarına da ödetme zorunda kalmamak.

YAZI HAKKINDA YORUMLAR
TİMDER Kurucu Üyesidir.