İnsan İlişkilerinde Nezaket

20 Aralık 2018

Nezaket bir insanın sadece kendini değil, başkalarını da düşünmesi; kendini onların yerine koyması ve karşısındaki kişilere, onu görmek isteyecekleri şekilde görünmesi demektir. Bu tanıma göre nezaketin gerekleri; Sadece kendini değil, başkalarını da düşünmek, bakış açısını genişleterek kendini onların yerine koymak, başkalarına görmek istedikleri şekilde görünmektir.

Nezaket insanlara saygı duymanın, değer vermenin ve onları önemsemenin yollarından biridir. Bu anlamda nezaket iyi insan (uygar insan) olmanın gereğidir. Kişi sadece kendini düşündüğü, çıkarlarının peşinde koştuğu, egosunu (ilkel benliğini) öne çıkardığı ölçüde nezaketten uzaklaşır. Bu kişiler için kaba-saba, cahil, bencil, düşüncesiz, saygısız, terbiyesiz, görgüsüz gibi sıfatlar kullanılır. Onlar bazen insanları incittiklerinin farkında olmaz, bazen de incineceklerini bile bile eylemlerine devam ederler. Dalai Lama öğretisine göre varoluş amacımız dünyayı iyileştirmektir. Bunu başaramasak bile en azından insanları incitmemeliyiz. İnsanları incitmemenin en basit yoluysa; davranışlarımıza daha fazla nezaket katmaktır.

Nezaket içten gelmeli ve ölçülü olmalıdır. Nezaketin aşırısı da insanları rahatsız eder. Örneğin; misafire bir şey yemesi veya içmesi için ısrar etmek nezaket değildir.  “Teklif et, ısrar etme” sözü bunun için söylenmiştir. Ancak teklifin halk deyimi ile “yarım ağızla” yapılmaması, yapmacık olmaması gerekir.

İncelik ise insanların hoşlanacağı şekilde davranmanın yanı sıra, kültür ve zekaya bağlı olarak yerinde bir buluş yapmayı, hazırcevap olabilmeyi gerektirir. Bu yönleriyle incelik, nezaketten biraz üstündür. Konuyu bir örnekle açıklayacak olursak: Zengin bir ailenin oturduğu iki katlı evin banyosundaki musluklar su kaçırmaktadır. Evin hizmetçisi tesisatçıya telefon eder ve bir usta göndermesini ister. Usta biraz geç gelir. Hizmetçi kapıyı açar ve ustayı tanıdığı için ikinci kattaki banyoya çıkmasını söyler. Usta yukarı çıkar, banyoya girer. Bir de ne görsün; evin hanımı banyo yapmak için soyunmaktadır. Usta sadece nazik bir insan olsaydı “affedersiniz hanımefendi!” diyerek dışarı çıkardı. Ancak incelik göstererek “affedersiniz beyefendi” der ve çıkar. (Kaynak: Nüvit Osmay. İnsan Mühendisliği.1985).

İncelik konusunda başka bir örnek de: Akşam yemeği için komşusunun evine giden kişi sofraya oturur. Çorbadan bir iki kaşık alır. Hiç tuz atılmadığını anlar. Masada tuzluk yoktur. Ev sahibinden tuzluğu ister. Ev sahibi “Çorba tuzsuz mu olmuş?” diye sorar. Misafirin incelik göstererek “Hayır. Çorbanın tuzu normal, ama ben çok tuzlu severim” demesi gerekir.

Temel nezaket kurallarını sıralayacak olursak:
Maske takmak:
Maske bir insanla ilgili, ona ters gelecek veya onu rahatsız edecek bir duygu ve düşüncenin gizlenmesi demektir. Örneğin, birinin hatasını veya ayıbını başkalarının yanında yüzüne vurmamak gibi. Aksi yönde bir davranış, çok rahatsız edici olur.

Oturuş tarzı: Birinin karşısında düzgün ve dik oturmak. Koltuğa yayılarak, geriye kaykılarak oturmamak, ayakları sehpanın üzerine koymamak, elleri ensede birleştirmemek gibi.

Kürdanla diş karıştırmamak: Diş fırçalama alışkanlığı olmadığı için kürdan kullanan kişiler vardır. Kürdan, çirkin bir görüntü yaratmasının yanı sıra hiç sağlıklı bir çözüm değildir.

Sıraya girmek: Girilen sıranın sonuna geçilmeli ve sırada bekleyen insanlar enayi yerine konulmamalıdır.

Sessiz esnemek: Esnemek bir ihtiyaçtır, fakat ağzı kapayarak ve sessizce esnemek gerekir.

Konuşurken sakız çiğnememek veya sigara içmemek: Ağızda bir şey varken konuşulmaz. Ağzında veya elinde sigara ile müşteriyi karşılayan bir satıcı, satış olanağını kaybedebilir.

Dinleyenin yüzüne bakarak konuşmak: Bunun istisnaları vardır: Örneğin araç kullanırken yanda veya arka koltukta oturan kişinin yüzüne bakılmaz; yola bakılır.

Sigara ikram etmemek: Sigara sağlığa zararlı olduğu için ikram edilmez. Toplu taşıma araçlarında sigara içmenin serbest olduğu yıllarda birinin başından geçen olayı kendi ağzından aktaralım: ”Bir otobüs seyahatindeydim. Yanıma biri oturdu. Sigara paketini çıkardı ve bana uzattı. Sigara içmeyen biri olduğum için teklifi geri çevirdim. Bu defa sigara içerse rahatsız olup olmayacağımı sordu ve içmek için benden izin istedi. Rahatsız olacağımı bildiğim halde izin verdim.” Bu olayda sigara ikram etmek nezaket değildir. Nezaket yanında oturan kişinin sigaradan rahatsız olabileceğini düşünmek ve içmek için ondan izin istemektir.

Kapalı ortamda sigara içmemek: Ortamda sigara içmeyen insanların bulunabileceğini ve rahatsız olabileceklerini dikkate almak gerekir. Kimse, başkasının sigara dumanını solumak zorunda değildir.

Dinlemek: Satıcı, müşteriyi dikkatle ve sabırla dinlemelidir. Mağazaya sohbet etmek, zaman geçirmek için gelen kişilere “Bugün işler yoğun. İzin verirseniz işimi yapayım, müşteriyi bekletmek olmaz” denilmesi gerekir.

Sır saklamak: Bazı müşteriler dertleşmek ve rahatlamak için özel yaşamı ile ilgili sırlarını satıcıya anlatabilir. Satıcı bu sırları başkaları ile paylaşamaz.

Müşterinin adına konuşmamak ve karar vermemek: Müşterinin vermesi gereken karar ona bırakılmalı, sadece karar vermesine yardımcı olunmalıdır.

Müşteri verim alamayacağı bir modeli (örneğin, 140 m2 eve 9000 BTU klima gibi) satın almada ısrar ederse, yetkili servisin evine gelip keşif yapması ve uygun klima modelini belirlemesi (uzman görüşü) gerektiği söylenmelidir.

Birini yanına çağırırken elini veya parmağını oynatmamak: Bu, ebeveyne özgü bir davranıştır. Ebeveynler yaramazlık yapan çocuğu,  parmağını oynatarak yanına çağırır. Bunun anlamı “Gel bakalım buraya. Hesap ver” demektir. İşaret parmağını veya eli yukarı doğru, dik ve sabit tutmak  gerekir. O  zaman  rahatsız  edici olmaz.

Birinin aracına binerken ön koltuğa oturmak: Arka koltuğa oturan kişi sürücüyü, taksi şoförü veya makam şoförü yerine koymuş olur.

Telefonla birini ararken önce kendini tanıtmak: Arayan kişinin kendini tanıtması, bir nezaket kuralıdır. Ancak bu kural mağazanın telefonu için değil, sadece özel telefonlar için geçerlidir. Mağazanın telefonu çalarsa, satıcı kendini tanıttıktan sonra görüşmeye başlamalıdır. Çünkü arayan büyük olasılıkla müşteridir.

Ziyaret süresini uzatmamak: Misafir gece yarısına kadar oturmamalıdır.  Ev sahibi ”kalk git” diyemez. Maske  takar. İçinden “Ne nezaketsiz insan. Bu kadar oturulur mu? Kalksa gitse de, yatsak” diye geçirir. Misafir tam kalkmaya hazırlandığı sırada “Ne güzel sohbet ediyorduk. Daha çok erken bir çay daha alır mısınız?” der.

Birinin adını doğru söylemek: Herkes için dünyada en değerli kelime kendi adıdır. Kişiyi, adının yanlış söylenmesi kadar rahatsız edebilecek başka bir şey olamaz.

Arkadan gelen biri varsa, kapıyı tutmak: Kapıyı açıp içeri girerken arkadaki kişinin de geçmesi için kapıyı tutmak nezaket, tersi ise nezaketsizliktir.

Randevuya uymak: İnsanları bekletmek nezaketsizliktir.

Rica etmek: Emir kipi kullanmak karşıdaki kişiyi rahatsız eder.

Teşekkür etmek: Günlük hayatta bolca kullanılması gereken etkili bir söylemdir.

Hatır sormak: Birinin hatırını sormak, onu önemsediğinizi belirtmek nezaketin gereğidir.

Lütfen: Bu sihirli kelime karşı tarafa yapmak istemediği bir şeyi bile yaptırabilir.

Selam vermek: Toplum içinde veya bir ortama girildiğinde karşılaşılan kişileri selamlamak. Satıcı mağazaya gelen müşteriye uygun selamı vermelidir.

Müşteriyi ayağa kalkarak karşılamak: Müşteri mağazaya girdiği halde oturduğu yerden kalkmayan (istifini bozmayan) bir satıcı, mesleğinin bilincinde değil (farkındalığı zayıf) demektir.

Kişisel bakımına özen göstermek: Özellikle satıcı rolündeki kişiler bu konuda duyarlı olmalıdır. Saçı sakalı birbirine girmiş, kıyafeti düzgün olmayan bir satıcı müşteriye ve işine saygı duymuyor demektir.

Yaşlı ve engellilere yer vermek: Toplu taşıma araçlarında bu davranışın ödülü teşekkürdür.

Konuyu son bir örnek daha vererek toparlamak gerekirse; Dört iş adamı bir lokantaya girer ve biftek ısmarlar. Hepsi de bifteğin az pişmiş olmasını ister. Üçünün etleri tam istedikleri gibi gelir. Ancak dördüncü müşterinin eti hem çok pişmiş, hem de fazlasıyla serttir. Üç şanslı müşteri leziz ve sulu bifteklerin tadını çıkarırken, şanssız müşteri tabağındaki etle savaşır. Bir süre uğraştıktan sonra bifteği yemekten vazgeçer. Yemeğin sonunda masayı toplamak için gelen garson,  müşterilere yemeği beğenip beğenmediklerini sorar. Üç müşteri beğendiklerini söyler. Dördüncü müşteri ise nazikçe, “itiraf edeyim ki benim bifteğim biraz sert ve kuru idi” der. Tabağa şüpheyle bakan garson, “Madem  öyle,  neden  yarısından  çoğunu  yediniz?” diye  sorar.  Şanssız müşteri suçluluk duygusu ile sorun çıkarmak istemediğini belirtir. Çünkü arkadaşları hayatlarından memnun görünmektedir.

Üç iş adamı bu durumda etin parasını ödememesini önerirler. Ancak garson “Şirket politikamız gereği bunu kabul edemeyiz. Bana kalsa size başka bir biftek getirebilirdim; ama etini yiyen her müşteriye yeni et ikram etseydik, burası bedava yemek isteyen sokak serserileri ile dolardı.” der. Bu lafın üzerine hesabı ödeyen üç iş adamı ve bir sokak serserisi (dördüncü iş adamı) lokantayı terk etmeye hazırlanır. O sırada garson arkalarından seslenir: “Kalan eti köpeğiniz için sarmamı ister miydiniz?“ Sokak serserisi, “Hayır. Teşekkür ederim. Köpeğime reva görebileceğim şeylerin de bir sınırı var.” der. Garson “Güle güle. Umarım yine görüşürüz.” diye seslenir. Garsonun bu dileğini duyan sokak serserisi kendi kendine; “Ne aptalca bir umut.” diye mırıldanır.

YAZI HAKKINDA YORUMLAR
TİMDER Kurucu Üyesidir.